garip yazan:
aslında herşey 24 ocak kararları ve peşinden gelen 12 eylül darbesiyle başladı, 1980 öncesinde yüzde 90'larda olan sendikalılık oranı, şimdilerde yüzde 10'larda onları da kamuda ve yerel yönetimlerde çalışanlar oluşturuyor. adına işçi deyin, memur deyin (aslında memur da işçidir), beyaz yakalı deyin, mavi yakalı deyin ne derseniz deyin hepsi de örgütsüzlüğün ya da örgüt gibi görünen sarı sendikaların teslimiyetinin bedelini ödüyor, özel sektöre de yansıması bu şekilde oluyor. twitter'da şimdi gördüm yazılanları, taleplerin bazıları türkiye gerçekleriyle örtüşmüyor, özel özel eğitimdeki sorunun asıl nedeni devletin yıllardır eğitim-bilimsel gerçeklerden uzak pansuman tedbirlerle özel eğitim gereksinimi olan çocukları, bireyleri ve ailelerini kendi kaderlerine ve (hadi yarısı diyelim) yalnızca para kazanma kaygısı olan şahısların eline terk etmesidir. böyle saçma bir sistem olmamalı,aylık 700-800 tl verip, kurumlardaki eğitim ve eğitimci kalitesini, eğitim programlarını, eğitim devamlılığını, materyalleri denetlemeyip yalnızca "geldi mi gelmedi mi"ye, kağıt, dosya, evrak üçlemesine indirgenen özel eğitim (!), bu pastadan pay kapmaya çalışanlar, bu sektöre, devlete atanana kadar köprüden önce son durak mantığıyla bakan eğitimciler(!), bizim payımıza ne düşer diye avuç açanlar, bilinçsiz veliler, umarsız aileler, nerden baksanız yanlışlıklar trajedisi...
bir kez daha yazıyorum: bu sistem sona ermeli, devlet özel eğitime aktardığı milyarlarca lira ile tam donanımlı özel eğitim okulları açmalı, içini eş dost, siyasi torpillilerle değil gerçek eğitimcilerle doldurmalı, bu okullar üniversitelerle, stk'larla işbirliği halinde olmalı, hatta denetimleri de bu kuruluşlar tarafından yapılmalı, özel gereksinimli çocuklar, normal gelişim gösteren çocuklarla aynı eğitim olanaklarına kavuşmalı, öğretmenler sosyal medyada talep ettikleri haklara kavuşmalı ki bu çocuklara eğitim anlamında olumlu yansımalı; rehabilitasyon merkezleri özelleşmeli, isteyen oradan ücretini ödeyerek destek eğitimin almalı, bu düzen değişmeli!
vs vs vs...
Sayın garip,
Yukarıda alıntı yaptığım yazınız ile ilgili fikir beyan etmeden önce bir tespitte bulunmamız gerektiğini düşünüyorum
Nasıl bir sistem olmalı sorusuna daha sonra değinmek üzere bir kenara bırakırsak, öncelikle tespit edilmiş sistem ne ise o sistemin kural ve kaidelerine uymak gerekir. Evvela bunu bir ortaya koymamız gerekir. Peki devletimiz böyle mi yaptı? Elbette hayır.
Çocukların özel eğitimini TAŞERONLUK SİSTEMİ ile yerine getirmek istedi. Üstelik bunu da halk tabiriyle sıfırdan değil, malumunuz üzere SHÇEK zamanından oluşmuş mevcut bir yapıyı da ölçüp biçmeden bu işe katarak yapmaya karar verdi. (ki bana kalırsa o yapıyı geliştirmeye gayret gösterseydi çok doğru olur ve bugün konuştuğumuz bir çok sorun yaşanmazdı diye düşünüyorum)
Ancak Sistem teoride taşeronluk iken, sahada ki uygulaması TAM REKABET ortamına rahmet okutacak cinsten bir sonuç ortaya çıkardı. Taşeronluk sistemini tam rekabet sisteminin kurallarıyla uygulamaya çalıştığı için sonuç, bugün de gördüğümüz gibi kocaman bir VERİMSİZLİĞE" dönüşmüştür. Çünkü,amiyane tabirle konuşacak olursa, basket kurallarıyla, futbol oynamaya kalkmanın sonuçlarını yaşıyoruz. Neden bir türlü yönetmelik değişikliklerinden kurtulamıyoruz. İşte bunun için.
Yani "TAŞERONLUK" Sistemini tartışabilmek için öncelikle ortada böyle bir sistem olması gerekir. Teoride Taşeron, pratikte Serbest Rekabet olan bu sistemin ismini siz ve diğer arkadaşlara bırakıyorum Ben "SAKAT" Sistem diyorum.
Özet, hangi sistem konusundan önce, mevcut sistemi doğru düzgün uygulamamız gerekir. Kaldı ki, bu işe yeni de girilmiyor. Ortada içine girebildiğimiz kadar girdiğimiz ve oluşmuş koca bir sektör var.
Son olarak, uzun zamandır ortaya koyduğum ve sizin dahi uzun olduğu için okumadığınız bir çözüm önerimden bahsediyorum. Özetle Bakanlığa, eğer bu oyunu TAŞERONLUK ile oynayacaksanız, TAŞERONLUK şuan ki gibi değil, ancak belirttiğim gibi yapılmalıdır,