Aslında bütün mesele, uygulanmak istenen sistemin, hali hazırda uygulanan sisteme oturmaması. Üçgenin yuvasına kareyi oturtmaya çalışıyoruz. Sistemin en büyük yanlışı doğmuş ya da doğacak tüm sonuçları kurumlardan çıkarmasıdır. Daha önce dediğim gibi, daha iyi bir eğitim amacı taşıyan değişiklikler için değil daha az ödenek için uğraşılmaktadır. Pilot illerde bulunan kurumların beyanına göre, bu sistemde tek amaç ellerin zamanında ve eksiksiz okutulması. Ders süresi, verimi, eğitimin amaçları 3. sırada. Doğacak sonuçların maddi manevi kurumlara fatura edilmesine itiraz etmeliyiz. Kurumlar diyorum, buna kurum sahipleriyle beraber çalışanları da dahil. Olumsuz tüm sonuçların ceremesini beraber çekeceğimizi kimse unutmamalıdır.
Engelli velisinin, eğitime getirmediği çocuğundan sorumlu olmaması en büyük sıkıntı. Örneğin Almanya’da bir raporla belgelenmeyen devamsızlık sonucu eğitimin ücreti kuruma ödenirken, veliden bu ücret talep ediliyor. Çocuğunun eğitimi için raporlarını çıkarmak, eğitimini takip etmek velinin görevidir. Eğitim saatinde ki çocuğuna rezerve edilmiş sınıf ve öğretmenin devamsızlık sonucu boş kalmasının tüm maddi kaybını kurum neden karşılamalıdır? Devlet bu yükü neden kuruma yüklemektedir? Yıllık 96 seanslık eğitimi eksik almasına neden olan ebeveynler neden bu durumdan sorumlu değildir? Konuya bu açıdan bakarsak daha kolay sonuca ulaşacağımıza inanıyorum.
Onun dışında “garip” in yazdığı durumlardan oluşacak kayıpların hesabını kimse soramaz zaten. Fakat son cümlede aslında neden beraber olamadığımızın ifadesidir. “Çok öğretmeni veya öğrencisi olan düşünsün” demek kapsayıcı bir anlayış değildir. 1 kurumun bile derdi hepimizin derdi olduğu gün her istediğimiz öneriyi kabul ettiririz. Ama o günler çok uzak görünüyor.