fahrettin75 yazan:
Gerçekten 40 kişiyi bulacak mı taşı çıkarmaya çalışanların sayısı, merak ediyorum.
Sayın fahrettin75,
Gelmiş olduğumuz nokta taşı çıkarmaya çalışanların sayısından çok, artık bu taşı kimin çıkaracağıdır.
Ancak bu taşı kimin çıkaracağından önce, bu taşı kuyuya kim attı sorununa cevap vermek gerekir. Zira o taş kuyuya kendiliğinden düşmedi kuşkusuz.
O taşı kuyuya 2006 yılının Meb Bürokratları atmıştır. Bunu da özetle, Engelli Bireyi, "EĞİTİME GELİR", Rehabilitasyon Merkezlerini de "EĞİTİM VERİR" olarak kabul etmiş hatta bu nedenle biz kurumlardan da, bu varsayıma dayanarak öğretmen bulundurmamızı istemiştir. Olur da çocuk eğitime gelmez ise "çözüm olarak, aynı hafta içinde olmak kaydı ile "TELAFİ" verirsiniz denilmiştir.
Öte taraftan veliyi, her şart ve koşulda çocuğunu eğitime en azından "TELAFİYE" götürür şeklinde hep doğru karar alabilir görmüş. O na da özetle, sen çocuğunu eğitime götürürsün, olur da o gün götüremezsen o hafta içi mutlaka götürürsün. Eğer eğitiminden de memnun kalmazsan o kurumdan kaydını başka kuruma alabilirsin. Kurum değişikliğinde sana hiç bir sınırlama getirmiyorum. demiştir.
Sistemin PLANLAMA mantığı kabaca yukarıda ifade ettiğim gibi belirlenmiştir.
Bu çocukların, ulaşımı, eğitim için zaman vs gibi İMKANA esas konulara sistemde en ufacık bir yer verilmemiştir. Sistemin TEDBİR ve DENETİM gibi diğer 2
önemli esaslarında yetki kabaca veliye verilmiştir.
Bu durumun sahaya yansıması da kabaca şöyle olmuştur.
Çocuk bu hafta derse gelmiş ise bir sonraki hafta gelememiştir. Hatta planlanan telafiye bile gelemediği ortaya çıkmıştır. Bu gün bir çocuk gelse, diğer çocuk gelmemiş oldu. Bu durum hazırda öğretmen bulunduran en iyi NİYETLİ kurumun bile EKSİK KAPASİTE ile çalışmak zorunda kalmasına sebebiyet vermiştir.
Çünkü, bir kurumda kayıtlı hem bir çocuğun kendi devamsızlığı, hem de o kurumda kayıtlı tüm çocukların bir birlerine kıyasla devamsızlığı sürekli değişiklik arz edecektir. Bir kurumun üstilik ne kadar gayret ederse etsin, bu eksik kapasite ile mücadele edebilmesi mümkün değildir. Hele de aynı hafta yapılma zorunluluğu hatırlanacak olursa bu eksik kapasite sorununa telafi ile çözüm sağlanması mümkün değildir.
Başta sağlık sorunları olmak üzere, ailesinin sosyal ve ekonomik, ülkenin coğrafya ve iklim koşulları gereği önünde bir çok ciddi engel varken, bunlar yetmiyormuş gibi, ulaşım için SERVİS, eğitim için ZAMAN gibi çok kritik imkanların ihmal edildiği, sadece "TELAFİYE" dayalı bir sistem ile bu çocuklardan eğitim alması, biz kurumlardan da eğitim vermemizin beklenmesi bugün yaşadığımız sorunun en TEMEL NEDENİDİR.
Sorunun temelinde yatan gerçek sanıldığı gibi Rehabilitasyon Merkezlerinin eğitim vermemesi değil, çocuğun eğitim eğitim ALAMAMASI buna bağlı olarak da kurumların eğitim VEREMEYİŞİ gerçeğidir. Bugün "ÇOCUK GELMEDİĞİ HALDE ÜCRETİ ALINIYOR" şeklindeki sorun sadece art niyetle değil, ondan daha çok, sistemin yukarıda ifade ettiğim hayatın doğal akışına aykırı özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Buna, ilave olarak veliyi her şart ve koşulda doğru karar alır kabul ederek onu, sistemin diğer 2 önemli esası olan TEDBİR ve DENETİM konusunda tam yetki kabul etmek RAM Raporlarının adeta
"HAMİLİNE YAZILMIŞ ÇEK" haline gelmesine sebebiyet vermiştir.
Kabaca, sermayesi olan, bir servis aracı, bir kaç öğretmen bulanlar adeta bendi yıkılmış sel gibi sektöre akmaya başladı. Tedbir ve denetimi veliye bırakılmış bir sistemde elinde sınırsız kurum değiştirme yetkisi verilen veliyi ikna etmek yeterli olduğundan, önceleri servis vaadiyle başlayan "İKNA" çabaları zamanla kömür, erzak, çeyrek altın vs. gibi vaatlere dönüşmüştür.
Çocuk gelmediği halde ücretinin alınmasını dayatan sistem, işini doğru düzgün yapmaya çalışan kurumlar için bir zül iken, art niyetli kişiler için tam bir zırh haline gelmiştir. Bu gerekçenin arkasına saklanan art niyetli insanlar "HAKSIZ REKABETE" çok müsait yapıyı adeta sömürmüşlerdir. Veliyi "İKNA" etmek "ÇEK'i" almaya yeterli olduğundan, sektörde örneğin 100 olan çocuk sayısını iki ay gibi kısa bir sürede 200 hatta 300 çocuğa, hatta şube açmaya varan "GİRİŞİMCİLİK BAŞARILARI" böyle meydana gelmiştir.
Toplumun en temel değerleri üstelik Engelli Eğitimi gibi çok kutsal bir konu üzerinden bu kendisi özürlü olan sistemle dejenere olurken Bakanlık sorunu sistemde arayacağına, kurumlarda arama yanlışına düşünce zaman maalesef hep bu çocuklarımız aleyhine işlemiştir.
2006 yılından bu yana, hem o bürokratlar maaşlarını, biz kurumlarda ödeneklerimizi aldık. Ama bu çocuklar hak etmiş oldukları eğitimi hak ettikleri kalite ve miktarda bir türlü alamadılar. Amiyane tabirle bu işi ülkemize layık bir seviyede değil, "AFRİKA" seviyesinde yapmaktan öteye gidemedik.
Bu durumun temel sorumlusu elbette Bakanlıktır. Sorunun sebebini çözeceğine, SONUÇLARINI çözmeye çalışmakla yetinmiştir. Ancak biz de yıllarca hep bakanlığı suçlamakla yetindik. Çözüm üretmedik. Bakanlık "çocuk gelmediği halde ücretini alıyorsunuz" derken, biz ise hem bunun münferit olduğunu hem de "çocuk gelmiyorsa bizim suçumuz ne" şeklinde etkiye tepki vermekten öteye geçemeyerek STATÜKONUN korunmasından yana olduk.
Yüz Tanıma Sistemine böyle geldik.
Şimdi, başa dönecek olursak..
Taşı kuyuya ilk meb attı ancak sistemdeki temel yanlışlıkları gideren çözüm önerisini ortaya koyup o taşı kurumlar olarak biz bir türlü "O" kuyudan çıkaramadık. Şimdi meb, beğenelim ya da beğenmeyelim o taşı kuyudan YÜZ TANIMA SİSTEMİ ile çıkarmaya üstelik uzun zaman önce karar verdi.
Sistemin yukarıda ifade etmeye çalıştığım temel yanlışlarını düzeltmeden meb'in Yüz Tanıma sistemine geçmesi doğru değildir. Düzeltilse, yani sistem doğru işlese gelmeyen çocuğu kurum ortaya koyduğu bir sonuç meydana çıkar. Bunun nasıl mümkün olabileceğini ortaya koydum. Hem bu forumda sizlerle, hem de Bakanlık ve Derneklerle paylaştım. Dileyen arkadaşlar inceleyebilir. İnceleyen arkadaşların, orada sistemin temel kurgusal yanlışlıklarının giderildiğini göreceklerine inanıyorum.
Şimdi sektör olarak hem çözüm bulmayıp, hem de Yüz Tanıma sistemine itiraz etmek doğru değildir. İyi niyetle de bağdaşmaz. Hele itibarı kalmamış kurumların sektör olarak gelmiş oldukları noktada buna itiraz etmek büs bütün yanlış olur.
Zira taşı kuyudan Yüz Tanıma Sistemi ile çıkarmaya kara veren MEB'dan sektör olarak böyle bir dayağı yemeyi üstelik uzun zamandır hak ettik.
Vesselam